Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, AKP içinde büyük bir krize neden oldu. Bazı AKP kurmayları, “bu dosyalarda bir şey yok, operasyonun tamamı bu mu” diye sorarken, diğerleri “her şeyi açıklamadık, başka belgeler de var” yanıtını veriyor. Bu durum, partinin içindeki huzursuzluğu ve belirsizliği artırıyor.
İmamoğlu’nun tutuklanması, AKP'nin siyasi geleceği üzerinde ciddi etkiler yaratabilir. Bazı kurmaylar, gizli tanıkların performansından memnun olmadıklarını ifade ediyor. Bu durum, yargı sürecinin siyasi bir operasyon olarak algılanmasına yol açıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “turpun büyüğü heybede” ifadesi, bu durumu daha da netleştiriyor.
İsmail Küçükkaya’nın aktardığına göre, AKP kurmay kadrosu, “siyasetteki tıkanmayı” aşmak için yeni bir sistem arayışına girmiş durumda. Yüzde 50 ile seçilmeyi gerektirmeyen, yarı başkanlık sistemini çağrıştıran bir model üzerinde çalışıyorlar. Bu durum, mevcut sistemin sürdürülebilirliğini sorgulatıyor.
Bu yeni sistem arayışı, Anayasa değişikliği gerektirse de, Meclis’ten geçirme konusunda daha kolay bir yol bulabileceklerini düşünüyorlar. Ancak bu durum, partinin içindeki bölünmeleri daha da derinleştirebilir. Kulislerdeki bu hareketlilik, AKP'nin geleceği açısından kritik bir dönüm noktası olabilir.
Sabah gazetesi, Erdoğan rejiminin yarı resmi yayın organı olarak görülüyor. Bu gazete, yandaş medyayı sıkı bir denetim altında tutuyor. Okan Müderrisoğlu’nun yazıları, Ankara’daki vesayet odaklarının varlığını ortaya koyuyor. Müderrisoğlu, “İmamoğlu’na kuşku ile bakan devlet” ifadesiyle, bu vesayet odağının halkın seçtiği bir politikacıya karşı tutumunu eleştiriyor.
Bu durum, muhalefet üzerinde baskı oluşturma çabalarını gösteriyor. Müderrisoğlu, “Türkiye, vaktinden önce cumhurbaşkanlığı seçimi kulvarına doğru sürüklenmek isteniyor” diyerek, devlet içindeki aktörlerin bu mücadeledeki rolünü vurguluyor. Bu tür vesayet odaklarının geçmişteki etkileri göz önüne alındığında, gelecekteki gelişmeler dikkatle izlenmeli.
Özgür Özel'in saldırıya uğraması, Türkiye'deki hukuk sisteminin çelişkilerini gözler önüne seriyor. Yargıtay’ın kararları, bazı suçların nasıl değerlendirildiğini sorgulatıyor. İki çocuğunu öldüren bir caninin, nasıl sokakta gezebildiği merak konusu. Bu durum, adaletin nasıl işlediği konusunda ciddi endişelere yol açıyor.
Yargıtay’ın “canavar” anlayışı, toplumda büyük bir tepki yaratıyor. İki çocuğunu önce tüfekle vurup, sonra bıçaklayarak öldüren birinin, nasıl bu kadar kısa sürede serbest kalabileceği sorusu gündemde. Bu tür durumlar, adalet sisteminin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor.